ben bir küçük cezveyim

köşe bucak gezmeyim

Pazartesi, Kasım 28, 2005

'bu' , 'dan'

Beyazıt burda benim evimdeyken bana bayağı alışmıştı. Ben evde yokken benim odaya gidip, çerçevedeki kızkardeşimle seneler önce çekindiğimiz resimde beni gösterip, ‘bu bu’ diyormuş. Sonra da ellerini açıp yok diye işaret ediyormuş. Ben varken de gidip resimde beni gösterip ‘bu bu ‘ diyerek bana baktığı da çok oldu. Ümmühan ve beratın da resmi olduğu halde onlarla ilgilenmiyor. En çok hidayeti seviyor. Onun ismi de ‘dan’ dayı yerine böyle diyor. Samsunda bize gittiklerinde ablam çocuğu bakması için hidayetin odasına bırakırdı. İkisi çok iyi anlaşıyorlar. Hidayet çocukların saçına jöle (yoksa su) sürüp saçlarını dikmeyi çok sever. Senelerce kendi saçına uyguladığı metodu bir ara muhammedde uyguluyordu. Şimdi ise beyazıtta uyguluyor. Beyazıt’ın da bu iş çok hoşuna gidiyor. İstanbula geleceğimiz zaman havaalanına gittiğimizde bir ara ikisi birden kayboldu. Sonra bir baktık. Tuvalet yönünden saçları yukarı punkçılar gibi kaldırılmış Beyazıt (arkasında dayısı gülerek ona bakıyor) gülerek ve koşturarak geliyor.
Bunları yazıyorum, çünkü zamanla insanlar çocukları hakkında bu tip olayları unutuyorlar. Seneler sonra bunları onlara anlatmak istiyorum. Ablamla dün telefonda konuştuk. Sonra muhammede verdiler. Hastanede nöbetçi olduğumu söyleyince ‘teyzee, sen orda nerede duruyorsun? Ne yapıyorsun?’ demeye başladı. Biraz anlattım ve sonra özel hastanede olduğumu duyunca ‘anne özel hastane nasıl oluyor?’ diye sorduğunu duydum. Ablam da ona ssk ve devlet hastanesi olduğunu, bir de onun okulunun karşısında olduğu gibi (büyük Anadolu) özel hastaneler olduğunu söyledi. Bunun üzerine Muhammed ‘ hımm özel hastanelerde iğne yapılıyor bir de doğum yapılıyor, değil mi anne’ dedi. Çok güldüm. Çocuk ne yapsın, tanıdıklar o hastanede doğum yaptığı için çocuk da orada sadece doğum yapıldığını zannediyor. Ablamdan öğrendiğime göre nöbeti de hastanenin kapısında tuttuğumu zannediyormuş.
sabah hastaneye geldim. kbb nin hastasını uyuttuktan sonra yukarı sema ile kahvaltıya çıktım. bugün her yerde efes pilsen maçına gitme planı var. gökhan abi milleti organize ediyor. fiyatı da uygunmuş, milleti ikna için öyle söylüyor. bana söyledi, gelmicem dedim. ısrar etmedi. öğlende fethi sordu hayır dedim. o da semaya yönlendi. onu ikna ederse beni de zorla götürürler diye. ama semayı da ikna edemedi. genelde millet eşiyle yada kız arkadaşı ile geliyor. bizim ikisi de yok, biz ne yapacağız? çiftler halinde gidilen yerlere gitmekten nefret ediyorum, hiç bir zaman çiftim olmadı ki. aynı bridget jones ta çiftlerin katıldığı yemekte olduğu gibi bir durumda kalmak istemem. zaten evli olan arkadaşlarımla çok görüşmüyorum. önceden ayşegül çok kızardı, onu dışlıyormuşum gibi hissederdi ama şimdi handan da evli ve onunla da görüşmüyoruz. bekar olduğu dönemde sezondaki tüm filmlere giderdik, film kalmazdı. gezmediğimiz yer kalmazdı. amerikadan döndüğünden beri karamanla ne kadar görüşüyorsa benimle de o kadar (karaman çorluda). halbuki evlerimiz çok yakın. tabii sebebin haluk olmadığını da yazayım da haluk okursa alınmasın. evli insanların sanki sadece akşamları eşleriyle olmaları gerekirmiş gibi bir düşüncem var benim. sanki erkenden yatıyorlarmış gibi akşamları aramam. hafta sonları planları vardır yada işleri vardır diye aramam. amaan, garip kızım işte ne yapayım? nerden geldim ben bu konuya yaw? efes pilsen maçından. hatırlamak için yukarı bakmak zorunda kaldım, unutkanlık da başladı eyvah. neyse semanın maça gitmemesinin esas nedeni istemediği birisinin maça gitmesi. o yüzden de fethi onu ikna edemedi. acilde ameliyathanede esra hanım dünkü çlaıştığım konudan soru sordu ve hepsini bildim. ama daha çok çalışmam lazım. annem aradı, konuştuk. biraz ağladım. canım annem çok üzüldü. yarım saat ara ile beni kontrol etmek için 3 kez aradı. sesinden anladım ki o da ağlamış. her seferinde benim için bissürü dua ediyor. amin amin demekten bir hal oluyorum. canım annem benim seni çok seviyorum. sadece zor günler geçiriyorum, ama biliyorum ki bugünler geride kalacak ve ben eskisi gibi güleryüzlü sürekli kahkahalarla gülen bir kız olacağım. göz mimiklerimle gülmekten gözlerim daha çok kırışacak. sabırla bekliyorum, sıkıntıyı veren Allah muhahkak ki ferahı da verir. bekliyorum, elimden gelen başka bişey yok. arada ağlıyorum, şimdi olduğu gibi ama yine de sabrediyorum. ablamın dediği gibi birgün gelecek bugünleri tebessümle hatırlayacağım ve boşuna üzülmüşüz diyeceğim. her zaman ve özellikle de son 1 yıldır iyice anladığım gibi güvendiğimiz bir tek Allah. başka kimse yok.
bütün günümü balkonda sohbet ederek geçirdim. suatla ve sertanla eşelrine yardım etme ve ev işi yapma konusunda biraz dalga geçtik. sonunda ben suattan yana oldum ve tabii ki yardım edeceksin, karın da eve para getiriyor dedim. onların da bana cevabı sen evlenince adama iş yaptırırsın evde cadılık yaparsın oldu.
formaları giyip servise indik. nöbet başladı ve ben eliyi serviste bırakıp, sema ve fethi ile savoya gittim. her zamanki gibi kavurmalı simidimi yedim. sonra servise geldim ve bunları yazıyorum. ali ve nurcan yemeğe çıktılar. manzara seyretmem için beni de çağırdılar ama gitmedim.
dün ablam ve ümmühan aradılar. hert ikisi de bizim evlere gitmişler. ablam ilk defa gitmiş. çok beğendiğini söyledi. ümmühan da arayıp bütün gelişmeleri haber verdi. evin dışı boyanıyormuş. zekiye şöyle güzel olmuş, böyle güzel olmuş diye anlattı. ne güzel ya ona o kadar özeniyorum ki (maşallah Allah nazardan saklasın) kızın tek sıkıntısı evi. bir bitse, bir taşınsa ve yeni eşyalar alsa. başka sıkıntısı kalmayacak. sonra da arabasını değiştireceklermiş. o her zaman rahat oldu zaten, her zaman çevresinde ona yardım edecek birileri olur ve her zaman 4 ayağı üstüne düşer.
donnanın sayfasındaki mini klibi izledim. ne güzel bişey ya bu. bir kaç kez izledim.
nöbetin ilerleyen saatlerindeyiz. 2 kez acil alarmı aldık (gerçek alarm değil, sadece aciill diye bağıran personel sesi ve apartopar yoğunbakıma sokulan sedye) ama ikisi de ciddi anlamda acil değildi. bu akşam bnol bol nette gezindim. bazı gezginlerin sayfalarına baktım. bangkok ve pattaya hakkında bissürü şey yazmıştım güya gidecek insanlara yardımcı olmak için. ara tara sayfamı bulamadım ve sonunda sinir olup pes ettim.

5 Comments:

At 28/11/05 19:03, Blogger nerminn said...

deniz kızı ' aaaaaaaaa zekiye yine mi canın sıkkın deme' bu aralar böyleyim işte. arada gelip geçiyor.

 
At 29/11/05 09:59, Blogger Koyubeyaz said...

Keske elmizde bir sihirli degnek olsa ve boyle anlarda isimize yarasa. Ama yok maalesef.. Yalniz daha sonralari belki bu daha sonra cok uzun bir sure ama o acilar ve uzuntuler bize cok sey katmis olarak geri donunce anliyoruzki herseyin caresi zaman ve sabir. Icini ferah tut, belki uzaktan gecicek demek kolay ve sanada birsey ifade etmiyor ama gecicek hersey..kendine dikkat et..

 
At 29/11/05 13:40, Blogger nerminn said...

teşekkür ederim koyubeyaz. evet zamanla İnşallah herşey düzelir. biraz sabretmem lazım.

 
At 30/11/05 00:06, Anonymous Adsız said...

Yorgun argin gramer kursundan geldim, bir de her yer karla kapli, dua ede ede araba kullandim, kizlar daha uyumamisti, güc bela yatmaya ikna ettim. Gene "homesick" oldum, aksam esim komsumuzla kaldirimin karlarini kürerken (yoksa kürürken mi, Alman gramerini ögreneyim derken Türkce'yi unuttum, neyse, bu islemi yapmak zorundalar yoksa evinmizin önünde biri kayip bir yerini kirarsa biz sorumluyuz) ben de biraz Ömer Seyfettin okuyayim dedim, hüngür hüngür aglamaz miyim? Zekiyecigim, okuyunca iyice üzüldüm, üzme kendini, hersey yoluna girer insallah. Senin icin dua edecegim, sen de beni dualarinda unutma. Sen de msn messenger var mi?

 
At 2/12/05 09:06, Blogger nerminn said...

işte geldimmmmmmmmmmmm. jujube hoşgeldin. nerelerdesin ya? kızlarla senden bahsettik, uzun zamanadır yoktun. msn kullanmıyorum.

 

Yorum Gönder

<< Home