ben bir küçük cezveyim

köşe bucak gezmeyim

Cuma, Nisan 29, 2005

günlerden perşembe

Bir hafta aradan sonra hastaneye gittim. Sabah gönülle ve Beyoğlu 21. noter çalışanlarıyla erkenden karşıya geçtik. Ameliyathaneye inmeden haşlanmış yumurta, zeytin, helva, közlenmiş sarımsaklı kırmızı biber, domates, salatalık, krem peynir ve simitle (bunları her zamanki gibi ben götürdüm. Simitler semadan, krem peynir teknisyenimiz suattan) kahvaltımızı yaptık. Daha 2 hasta uyumuştu ki tüm ameliyathaneyi duman ve yanmış lastik kokusu sardı. Havalandırma yanmış. Tüm gün boyunca duman altında o pis koku ile çalışmak zorunda kaldık. Şefimizin hastaları uyutun talimatıyla teker teker hastaları uyuttuk. Öğlene kadar o ortamda çalışmak çok fena mide bulantısına sebep oldu. Öğle yemeğine (temiz hava almak için ve yemekte gün yapan kadınların menüsü gibi açık büfe bişeyler varmış) sema ile cafe fotografa gittik. Açık havada melemen yedik. Sema yine melemenle oradaki kedilerden birini besledi. Seminere geç de olsa katıldık ve 15:30 da fitaşta çevirmeni seyettik. Güzel filmdi, kadın da adam da çok hotu. (sean penn) ya erkekler neden kırışıklıkları ve saçlarındaki beyazları artınca daha karizma oluyorlar da kadınlar da öyle olmuyor? Filmden sonra Galatasaray daki hsbc atm sinde kredi kartı borcumu ödeyip, paşabahçeye gittik. Fethiye doğum günü hediyesi baktık. Bu arada sema da ben de onun doğum gününün mayısta olduğunu, onun da benim gibi boğa olduğunu biliyoruz ama gününü bilmiyoruz. (osym.gov.tr sağolsun) meral e hediye aldım (o bana kaç kez aldı ama ben her seferinde onunkini unutuyordum. 18 mayıs) ( 3 tane dondurma kasesi, evde 3 kişiler). Fethiye hala ne alacağımızı bilmiyoruz (2 mayıs). (1 mayıs ta sevgili arkadaşım Ayşegül ün. Hatırlamayanlara hatırlatılır. Yemek yemeye leb i derya ya gittik. Acayip kalabalıktı. Yabancı populasyonu çok fazla ve sürekli bir sirkülasyon var. Sebzeli güveç yedim ve yemeğin hem tadı hem de görüntüsü güzeldi. Manzara da güzeldi. Vapurları ve tarihi yarımadayı görüyor. Oradan çıktığımızda saat 8 i geçiyordu. Meralin hediyesini hastanede dolaba bırakmaya karar verdik. Sema istiklalden gitmeyelim diye tutturdu. Arka sokaklardan aşağı doğru yürümeye başladık. Her yer o kadar farklı ki, hastaneden görülen kötü manzaranın bizzat içinde bulunmuş olduk. Evlerin altında bakkallar, karşılıklı camlarda konuşan kadınlar, sokakta oynayan çocuklar…İkimiz de sanki oraya gökten zembille inmiş gibi yabancı duruyorduk ve bu da beni biraz korkuttu (Ayetel kürsi okuyacak kadar) sonra tophaneye çıktık. Nato zirvesinde sema İtalyan yokuşunu tazı gibi çıkmıştı ama bu sefer ben de biraz çaba gösterdim ve beraberce çıktık. Firuzağa camiinin önünde çay içtik. Ve son durak hastaneye vardık. Paketi bıraktık, nöbetçi ekiple biraz konuşup çıktık. Eve geldiğimde kurtlar vadisi başlamak üzere idi. Aralarda fethi ile konuştuk. Yarın bowlinge gideceğimizi, başka plan yapmamasını söyledim. Kurtlar vadisi hala bitmedi o bitince de ablamla konuşup yatacağım. Bu hafta sonu artık tekrar tempolu bir şekilde ders çalışmam lazım.
Geçen ayki tel faturasından sonra canım kardeşim berat bana ttnetten bir şifre almış. Canım benim teşekkürler (her ne kadar bu yazıyı görmese de) bu arada hidayet bir haftalığına samsunun büyük adamlarıyla fasa gitti. Siparişleri verdim. Ama ne kadar gelir bilmem. Aslında parfümüm de az kaldı ama tek kişiye fazla yüklenmemek lazım. Nasılsa berat yakında köln e gidecekmiş. Bu arada sema ile yaza yurt dışı için plan yapmaya başladık ama nereye daha belli değil. Ama ucuz bir yer olmak zorunda çünkü samsundan para isteyemem. (babam artık yeter paranı hep gezilere mi harcayacaksın diyecek).
Aklımdayken önceki sabah gerçekleşen bir hadiseyi anlatmadan geçemeyeceğim. Sabah 7 de (tabii uyandığımda ben saatin kaç olduğunu bilmiyorum, gece zannediyorum) öyle bir gökgürültüsü oldu ki sallantı ve ses ile uykudan uyandım ve uyanır uyanmaz deprem olduğunu düşünerek koşarak odamın kapısına yöneldim.(bir taraftan da annemlerdeki ne şans diye düşünüyorum.) deprem oluyor zannettim ve kapının arkasına baktım ne giyip dışarı çıkayım diye. O zaman ne kadar tedbirsiz olduğumu anladım. (kaz tüyü uzun paltom dan başka bir şeyi göremedim). Saime aradı şimdi, kurtlar vadisi reklam arasında ne ilginçtir yurt dışından bu kadar bahsederken haftaya yurt dışına çıkalım diyor. Ama ben öyle pat diye karar veren biri olmadığım için ve yukarda da anlattığım gibi farklı planlarım olduğu için hayır dedim. Neyse gelelim depreme, oturma odasına gittim ablam ve ayşenur ayakta. Söylemeyi unuttum bir de dışarıda bir arabanın alarmı çalıyor ama ben uyku sersemi onu siren sesi zannettim. Ablama dedim hadi gidelim. Nereye dedi. Ee deprem oluya, dışarı dedim. Yok canım ne depremi dedi. O da meğer bombalama zannetmiş. Ben de ona saçmalama ne bombası, bu mahallede kimi veya nereyi bombalayacaklar dedim. Benim bu deprem korkum 18 ağustos (tarih doğru mu?) depreminde ankarada yurtta uykudan uyanmam ile başladı. O günden sonra bir kez de gece çarpıntı ile uyanıp (o deprem günü de öyle olmuştu) ümmühanın odasına gidip ona kalkmasını söylemiştim. Yukarı babamların odasına çıktığımda hiçbirşey olmadığını görerek yatağıma geri dönmüştüm. Ama ümmühan ertesi gün okula gitmiş ve öğretmen arkadaşlarına ‘bu gece rüyamda zekiye deprem oluyor diye beni kaldırdı’ diye anlatmış. Bu beni bayağı güldürmüştü. Ben hep depremlerde uyuyor oluyorum. Geçen yıl istanbulda akşam 7 civarında olan depremde de sema bende mutfakta yemek yapıyordu ve ben yatağımda uyurken yine deprem diye mutfağa koşmuş semaya dışarı çıkmamız gerektiğini anlatmaya çalışıyordum. Ama onu inandıramamıştım. Yukardaki çocukların sesinden uyandın demişti ve yarım sat sonra annesi arayınca haklı olduğumu anlamıştık. Eveeet deprem muhabbeti de bayağı uzadı. Ben artık gideyim. Ablam heralde kurtlar vadisini seyretmiyor, dizi bitince ararsın demiştim ama hala aramadı.
Bugünlük de bu kadar.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home