ben bir küçük cezveyim

köşe bucak gezmeyim

Salı, Ağustos 16, 2005

tatil

Cuma günü sabahı (5 ağustos) uyuyamadım ve erkenden kalktım. Çocuklarla kahvaltı ettik ve hazırlandık. (iki laflarından biri programın gerisinde kaldık idi) sema ile havaalanında bulıştuk. Koşturarak duty free ye gittik. helena rubinstein ın kullandığımız tüm ürünlerinin fiyatlarını yazdık (diğer 2 hava alanı ile karşılaştırmak için). Uçakta dördümüz yan yana oturduk (ortada). 16 da uçakta idik. Uçak ancak 16:50 de hareket etti. Bir müddet sonra hepimiz acıktık diye söylenmeye başladık. Sema yiyecek bissürü şey çıkardı (önceki günkü market alışverişinin mahsülleri). Yemekleri verdiklerinde biz biraz karnımızı doyurmuştuk. Hosteslerin kıyafetleri çok hoştu (Malezya hava yolları). Kızlar da fena değildi. Özellikle bir tanesi daha güzeldi. Ama ya anlayışı biraz kıttı yada sema ile beni sevmedi. Tea diyoruz, garip garip yüzümüze bakıyor. O bişey diyor, biz anlamıyoruz. Berat arada iletişimi sağladı. Zaten kızı da pek beğenmişti. Koltuklarımızın önünde tv ekranı vardı. Film olarak 3 seçenek vardı. Cennetin krallığı, Madagaskar isimli çizgi film ve adını hatırlamadığım vurulu kırdılı bir maerikan filmi. Biraz çizgi filmi izledim. Birkaç saat sonra sema ile önce tuvalete gittik sonra da uçağı 2 kere tavaf ettik. Ben bu uçak yolculuğunu ulusoyla samsuna gitmeye benzettim. İkisi de 11 saat sürüyor. İki fark var; biri karada diğeri havada, diğer fark da bolu dağı doruk tesislerinde verilen mola. İşte bizim bu gezintimiz bolu dağı molası idi. Oturdukça sema bişeyler yemek istiyordu. (çekirdek, çam fıstığı) o yerken ben de yiyorum ve benim için hiç de iyi olmuyor. Akşam yemeği nerde kaldı derken ikimiz de uyuduk. Biz uyurken sandviç getirmişler ama berat bizi uyandırmamış. Gece ışıklar açıldı ve kahvaltı getirdiler. Malaman yedik (pek melemene benzemiyordu ama) saat 03:30 gibi Kuala lumpura indik. Yanımızda rehber yok ve biz Kuala Lumpur havaalanında Bangkok a geçmek için alanın içindeki trene binmek zorunda olduğumuzu bilmiyorduk. Görevlilere sorarak bulduk. Ve ets ye bayağı kızdık, niye böyle bişey olduğunu söylemediler diye. Eğitimsiz biri olsak aklımıza gelmezdi ve kös kös oralarda beklerdik.
Bangkoka geçmek için fazla beklemedik. İki ülke arası 2 saat kadar sürüyor.
Havaalanında rehber karşıladı. Otobüse binmeden önce yerel kıyafetler giymiş bir kız geliyor ve boynunuza orkideler asıyor (orda rkideler ucuz) ve sizinle resim çekiniyor. Bunun turla bir alakası yok ve para tuzağı. Ertesi gün resimleri çıkarıp getirip size satıyorlar. Berat ve sema arkadan geçip resim çekinmediler(beratı bir arkadaşı uyarmış). Alparslan yüzünden ben de çekinmek zorunda kaldım. Ve tabii resmi ona aldırdım. Otelimiz radisson otel. Güzel bir otel. Rağbet hürmet fazla. Bangkok ve Kuala lumpurda otel odalarında kettel (böyle mi yazılıyor) bulunuyor. Bizim çok işimize yaradı. Yanımızda götürdüğümüz su ısıtıcısını hiç kullanmadık. Otele yerleşince ilk gün panoramik geziyi yaptık ve rehber bizi önemli 2 tane tapınağa götürdü. Ama ben o günü defterime yazmadığım için buraya da yazmıyorum. Daha sonra kafamı toparlarsam buraya da yazarım. Bu arada rehber turdakilerle konuştu. Bangkok ve pattayadaki geziler için toplam 150 dolar istedi. 4 kişiyiz toplam 600 dolar oluyor. Tabii ki rehbere katılmadık. Bangkok çok ucuz ve taksiler de öyle. Taylandda insanlar genelde doğru düzgün İngilizce bilmiyor. Bilen de öyle bir konuşuyor ki kendi dilini konuşuyor zannediyorsunuz.anlamıyorsunuz. gezerken hava alanından aldığımız haritalarımız çok işimize yaradı.
Gruptan bahsetmeyi unuttum. 20 kişi idik. Otele gelir gelmez 2 genç adam (bursadan) ayrıldılar onları sadece şehir değiştirirken gördük. Neden geldikleri belli. Bir anne-oğul, 2 kızkardeş vardı. 2 çocukları olan oğulları abd de okuyan kulakları küpeli, şapka takan, garip keçi sakalı olan çocukları olan bir aile. (bunlar hakkında sema ne senaryolar yazdı). Ve bu ailedeki babanın abisi ve onun eşi. Ve bir de teyze- enişte ve 2 genç erkek yeğen. Buradaki enişte galiba almandı. Bu grup da ayrı gezdi. Ve bizden bazen daha çok yer gezdiler.
Bangkokta 2. erken kalktık. kahvaltı çin otelin kahvaltı salonuna gittik (domates, salatalık, siyah ve yeşil zeytnimizle). Kahvaltı tahmin ettiğimizin aksine gayet güzeldi. Bizim götürdüklerimizden sadece peynir ve zeytinler işe yaradı. Çok güzel bir kahvaltı yaptık ve sonra turla birlikte yüzen çarşı (floating market) ya gitmek üzere hareket ettik. (bu bir ekstra para ile yapılmış bir gezi. Bu geziyi turla yapmak bence akıllıca çünkü şehir dışında) Otobüsle bir yere kadar götürüyorlar sonra 6 kişilik motorla çalışan kayıklara biniyorsunuz. İki tarafında evler, bakkallar olan bir kanalda yüzen çarşıya kadar gidiyorsunuz. Yüzen çarşıda 4 kişi 300 bahta (100 baht 3.5 ytl) kayık kiraladık. İstediğimiz dükkanların önünde durup pazarlık yaparak istediğimiz şeyleri aldık. Burada acayip eğlendik. Bu kadar eğlenmemizin nedeni de mısırdaki gibi pazarlık yapmamızdı. Çocuklar bu konuda çok beceriksiz çıktılar. Gezi boyunca pazarlıkları ben yaptım. Mesela çantanın fiyatını soruyorsunuz. Hesap makinesine fiyat yazıyor. 8000 baht. En düşükten pazarlığa başlamak en mantıklı çünkü sürekli çık diye işaret ediyorlar. Çıkıp çıkıp son düşündüğünüz fiyatı last price diye yazınca önce olmaz olmaz diyorlar. Boğazlarını keser gibi hareket edip kendi dillerinde gülerek bişeyler diyorlar. Israr edince kabul ediyorlar. Bırakıp gitme numarası da genelde işe yarıyor. 50-100 baht deyip her şeyi 200 bahta aldık (sonra anladık ki bunlar gerçek fiyatları imiş. Sadece kazık yememiş olduk).
Hepsi çok giler yüzlü ve sakin insanlar. Kafalarını hiç bir şeye takmıyorlarmış. Varsın, olsun politikası güdüyorlarmış. Biz de sık sık varsın olsun deyip eğlendik. Bir mağazaya girdiğinizde hemen ayağa kalkıyorlar, selam veriyorlar ve sizinle ilgileniyorlar.
Yüzen çarşı bitince tekrar kayığa binmedik. Otobüs yüzen çarşıya gelmişti. Otobüsle şehite götürdüler. Bu arada yüzen çarşı sabahın erken saatlerinde açılıyor. Ve 12 de kapanıyor (öğlende). Yüzen çarşıdan önce Hindistan cevizi ile çeşitli eşyaların yapıldığı bir çiftliğe götürüldük. Yüzen çarşı sonrası ise tik ağacından masa, sandalye gibi eşyaların yapıldığı bir yere gittik. yapılışını de izleyebiliyorsunuz. Hepsi çok güzeldi ve türkiyedekilere göre tabiiki daha ucuzlar. Rehber o gün insanları en son masaja götürdü. Tüm otobüs gittik. girişte bize yeşil çay ikram ettiler. İlk denememdi ve pek sevmedim. Daha sonra 2şer 2 şer insanları çağırıyorlar. Biz birkaç kişi ile masaj yaptırmadan otele döndük. Aldıklarımız otelde bırakıp, siyam merkeze gittik.siyam center büyük alışveriş merkezlerinin bir arada olduğu yer. hava yağmurluydu. Yağmur yağsa bile siyam merkezin bir güzelliği havadan tren gidiyor ve bunun altından skywalk denilen köprüler var. İnsanlar buralarda yürüyorlar. Ne ıslanacağım diye nede arabalar su sıçratacak diye düşünmüyorsun. Yol üzerindeki tüm alışveriş merkezlerine de köprülerle bağlantısı var. Direkt alışveriş merkezinin 2. veya 3. katına giriyorsunuz. Yoldan yürürken gökyüzünde 2 katlı köprülerin olması biraz basık ve boğucu geliyor ama insan kendini uzay çağında gibi hissediyor. Hele de skywalk da yürüyorsan hiç de boğucu gelmiyor.
Yol üstündeki otobüs duraklarında büyük ekranlar var. Reklamlar ve şarkı klipleri gösteriyorlar (sesli), insanlar beklerken sıkılmıyor. Bu şehir bir taraftan çok geri iken bir taraftan da tahmin edlemeyecek kadar ileri. İnsanlar fakiriz diye üzülmüyor ve zenginin parasında gözü olmuyormuş. Çünkü reenkarnasyona (budizme göre) inanıyorlar ve diğer hayatlarında çok daha iyi bir hayatları olacağına inanıyorlar buna göre de bu hayatlarında şikayet etmemeliler ve iyi bir insan olmaları gerekiyor. Çok dürüst insanlar. Taksiciler hiç dolaştırmıyor. Yanlışlıkla fazla para verdiyseniz hemen geri veriyorlar. Bu arada malezyada da taylandda da kapalı hiçbir yerde sigara içilmiyor. Taksilerde de öyle.
İlk girdiğimiz yer central world plaza (abd deki bombalamadan önce ismi world trade center imiş. Sonra değiştirmişler)o kadar da güzel bir yer değildi. Ama bayağı büyük. Sonra karşısındaki Gaysorn’a girdik. Burada çok az insan var. En ünlü mağazalar (prada, gucci, luis vitton vs) burada. Öyle benetton, stefanel vs yok. Benim aradığım porselen tabaklaru burada bulduk. Ama fiyatlar Türkiye ile aynı idi. Bu iki günü çocukları kemik tozu yemek takımı alacağım diye bayağı yürüttüm. Sonunda onlar pes ettiler, ben hala pes etmemiştim ama yapacak bişey de yoktu. O yüzden 1 saat beş karış suratla gezdim. Sonra da onların ellerinden geleni yaptığını düşünüp surat asmaktan vazgeçtim.
Gaysorna 2. girişimizde yağmur yağıyordu. Ve içeri girerken şemsiyeler damlamasın diye ince uzun şemsiye poşeti veriyorlardı. Alışveriş merkezlerine girerken öyle aramalardan, güvenlik bantından falan geçmiyorsunuz. Zaten her yerde de güvenlik yok.
Akşam olunca taksi ile patpong (gece çarşısı) gittik. zaten arası fazla değil. Bangkokta taksilerde pazarlığa gerek yok. Taksimetre açtırmak en mantıklısı. 35 baht la taksimetre açılıyor. Patpong tezgahlarla üçe bölünmüş bir sokak. Akşam 7 -12 arası açık. Sokağın iki tarafında bar ve striptiz klupleri var. Bazılarının kapısı açık ve gezerken içerde striptiz yapan onlarca kızı görüyorsunuz. Tezgahlar ünlü markaların sahte çanta, tişörtleri, saatleri ile dolu. Tahta tabaklar, heykeller. Burada da pazarlık yapıyorsunuz.
Geceleri odamızda yatmadan önce türkiyeden götürdüğümüz şeyleri yedik. Çay içtik.
yavaş yavaş diğer günleri de yazacağım. resimler de gelecek. konu mankeni olarak da beratı kullanacağım.

7 Comments:

At 17/8/05 17:36, Blogger Koyubeyaz said...

Gitmis kadar oldum Doktor Hanimcim diline saglik. Yalniz bu duruma Berat pek sevinmicek sanirim :)

 
At 17/8/05 17:49, Anonymous Adsız said...

fotoğraf çekinilmez, çektirilir! uçakta çekirdek yemek, taa oralardan kilolarca meyve taşıyıp getirmek sonra bozulduğunu görünce şaşırmak, marketi yanında götürmek!
inanılmazsınız..

 
At 17/8/05 23:01, Blogger nerminn said...

arzucum canım benim sen yeter ki gel. koyubeyaz berata söyledim, haberi var. kardeşim Maşallah yakışıklı çocuktur. kısmeti artar.
anonymousa gelince evet inanılmazım. ama sen benden daha inanılmazsın. fotoğrafı ne yaptırdığım seni ilgilendirmez. meyveleri de istediğim yerden taşırım, para da benim, taşıyacak kardeş ve kuzen de. hem hepsi de çürümedi. tadına bakmasını istediğim herkes tadına baktı. marketi de götürürüm keyfimin amiri misin? ya sen sinir adamsın ya!(yada kadınsın)
akşam akşam sinirlerimi bozuyorsun.

 
At 17/8/05 23:04, Blogger nerminn said...

ya resimleri koyacağım ama nasıl? biliyorsanız anlatsanıza. portakal ağacında yazıyormuş ama neresinde?

 
At 18/8/05 09:26, Blogger Koyubeyaz said...

Dokto Hanimcim sinirlenme olur boyle seyler. Picasa yukle pc'ne. Ondan sonra acilan programdan gonder bloga resimleri. Cok kolay.

 
At 18/8/05 11:30, Blogger Koyubeyaz said...

Doktor Hanimcim,

picasa.com'dan free download var ordan yukle programi. Bilgisyarina aktardigin tum resimleri kendisi otomatik programin icine kaydediyor. Istedigin resmi secip o program teknigi ile duzenleyip alttaki blog yazan yere bastiginda bloguna gonderiyor. Baska bir sorun olursa not birak yardimci olmaya calisirim.

 
At 18/8/05 20:05, Blogger nerminn said...

Yaa bissürü şey yazdım nereye gitti? Koyubeyaz teşekkürler. Dün gece yüklemiştim programı ama tel de konuşmaktan bir türlü yollayamamıştım ama bugün başardım.
Deniz kızı, beğenmene sevindim. Akıllı Kızına sevgilerimi yolluyorum. Bu kadar ayrıntılı yazmamın sebebi, o bölgeye turist olarak gidecek insanlara bir nebze yardımcı olmak.
Salep dediğin gibi durian ı otele sokmak yasak. Bizim otelede de yazılı bir levha vardı, otele sokulmaz diye. O yüzden de yiyemedik. Markette gördüm ve kokladım ama heralde burnum iyice kokusunu alamadı çünkü bana çok çok kötü bir koku gelmedi. Meyvelerin şahı diyorlar ve kokusu cehennem gibi, tadı cennet gibi diyorlar. Malezyalılar da seviyor. Dediğin alışveriş merkezine de gittik. acayip büyüktü ve doğru düzgün kimse İngilizce biliyordu. Benim porselen takım için çocukları 3. katla 6. kat arasında kaç kere o baştan diğerine kaç kere yürüttüm .

 

Yorum Gönder

<< Home